Eskiden Çocukluğumuzda ilkokul yıllarında her evde elektrik yoktu. Çoğu evde gaz lambası vardı, lüküs denilen küçük piknik tüpleri ile çalışan lüküsler adı üstünde lükstü zaten. O yıllarda, okul yıllarında şimdiki gibi armalı ve kapüşonlu okul kıyafetleri yerine bizler siyah önlük ve beyaz yakalıklı okul kıyafetleri ile okula gidiyorduk.
Okul öncesi anaokulu, yâda şimdiki ismi ile kreş adı verilen okul öncesi eğitim görülen okullar da maalesef yoktu. İlkokul birinci sınıfa direk olarak başladığımız o yıllarda, öğretmenimiz ilk olarak A harfini sayfalar dolusu yazdırarak öğretti, ardından gözlük diyordu, hocamız yani B harfini sonrasında sırasıyla diğer harfleri sayfalar dolusu yazdırarak önce harfleri öğretti bize.
Daha sonra harfleri birleştirerek, fiş diyorduk kelimeleri ve cümleler kurmayı öğretti, ilkokul öğretmenimiz. Çoğumuz bir kurşun kalem, bir silgi ile ilkokul birinci sınıfı bitirdi, o yıllarda, Şimdiki gibi pastel boya, kuru boya, keçe uçlu boyalar, guaş boyalar, sulu boya yoktu. Kokulu silgilerimiz vardı, arı maya resimli silgilerimiz vardı.
O yıllarda okul çantalarımız da yoktu, annemizin iğne ve iplikle diktiği çaput yani bez çantalarımız vardı, onlarla okula gidiyorduk, ilkokul yıllarında, kara tahta ve tebeşir diye adlandırdığımız yazı tahtası vardı, öğretmenimiz keçe silgi ile yazdığını siler, başka bir şey yazardı tahtaya, çok tebeşir tozu yuttuk o yıllarda okulda. Şimdiki gibi elektronik tahta yoktu.
Sınıfımız soba ile ısınıyordu, Hademe Yaşar ağabey ders arasında gelip sınıftaki sobaya kömür atıyordu sürekli, biz üşümeyelim diye. Her yıl Odun ve Kömür parası toplanırdı, fakir ve durumu düşük olanlardan alınmazdı bu ücret ben de onlardan biri idim. Çok nadirde olsa karne ve dergi parası adı altında cüz-i ücretler götürüyorduk okula. (Devamı haftaya)
Yorumlar
Kalan Karakter: