Son zamanlarda toplum içerisinde derin yaralar açan bir konu akran zorbalığı
Akran zorbalığına dair gözden kaçan bazı gerçekler var.
Akran zorbalığı denildiğinde çoğumuzun aklına okul bahçesinde itilen bir çocuk, sınıfta alay edilen bir öğrenci ya da sosyal medyada açıkça yapılan hakaretler gelir. Oysa zorbalık her zaman yüksek sesle konuşmaz. Bazen bir bakışta gizlenir, bazen kasıtlı bir sessizlikte, bazen de “şaka yaptık” denilerek geçiştirilen cümlelerin arasında saklanır. En tehlikeli olanı da budur: fark edilmeden büyüyen zorbalık.
Bugünün çocukları, sadece okul sıralarında değil; dijital dünyada, mesaj gruplarında, oyun platformlarında da aynı akranlarıyla yan yanadır. Zorbalık artık teneffüsle sınırlı değildir, eve kadar gelir. Çocuğun odasına, telefonunun ekranına, hatta gecenin sessizliğine kadar sızar. Bu nedenle akran zorbalığını sadece “çocuklar arasında olur” diyerek küçümsemek, sorunun kendisinden daha büyük bir hatadır.
Yeni Nesil Zorbalık ve Görünmeyen Yaralar
Daha önce çok az konuşulan bir gerçek var. Günümüzde zorbalık, çoğu zaman mağduru yalnızlaştırarak işliyor. Açıkça dışlanmıyor belki ama yok sayılıyor. Mesajlara geç cevap veriliyor, grup çalışmalarında bilinçli olarak dışarıda bırakılıyor, doğum günlerine çağrılmıyor. Bu “sessiz zorbalık” biçimi, fiziksel iz bırakmaz ama çocuğun benlik algısını derinden sarsar.
Bir çocuk kendini sürekli “fazlalık” gibi hissetmeye başladığında, bu durum zamanla özgüven kaybına, kaygı bozukluklarına ve içe kapanmaya dönüşür. İşte bu noktada asıl tehlike başlar: Çünkü çocuk çoğu zaman yaşadığını zorbalık olarak adlandıramaz, sadece kendisinde bir eksiklik olduğunu düşünür.
“Benim Çocuğum Yapmaz” Cümlesi En Riskli Yerdir
Ebeveynlerin en çok düştüğü tuzaklardan biri, zorbalığı sadece mağdur üzerinden konuşmaktır. Oysa her zorbalık hikâyesinde yalnızca bir mağdur yoktur; bir zorba ve çoğu zaman sessiz kalan bir izleyici grubu vardır. Ve acı bir gerçek: Zorbalık yapan çocuklar her zaman “problemli” ailelerden çıkmaz. Bazen en başarılı, en sosyal görünen çocuklar da zorbalığın bir parçası olabilir.
Bu nedenle ebeveynlerin kendilerine şu soruyu sorması gerekir:
“Çocuğum başkasına istemeden de olsa zarar veriyor olabilir mi?”
Empati, çocuklara kendiliğinden gelmez; öğretilir. Evde kullanılan dil, başkaları hakkında yapılan yorumlar, sosyal medyada paylaşılan içerikler çocukların zihninde bir ahlak pusulası oluşturur. Alaycı bir üslup, küçümseyici bir bakış açısı, çocuk tarafından kolayca normalleştirilebilir.
Çözüm Nerede Başlar? Evde.
Akran zorbalığıyla mücadele, okul yönetmelikleriyle ya da tek seferlik seminerlerle çözülecek bir mesele değildir. Asıl çözüm, çocuğun kendini güvende hissettiği ilk yer olan evde başlar.
Ebeveynler için birkaç temel ama hayati görev vardır:
Dinlemek için çözüm üretmeyi bırakmak Çocuk bir şey anlattığında hemen öğüt vermek yerine önce duygusunu anlamaya çalışmak gerekir. “Takma kafana” cümlesi, çocuğun kapısını kapatır.
Duygulara isim vermeyi öğretmek Çocuk ne hissettiğini tarif edebiliyorsa, yaşadığı durumla baş etmesi kolaylaşır.
Sınır koymayı öğretmek Her çocuk hayır demeyi bilmelidir. Bu beceri, zorbalığın önünde güçlü bir kalkandır.
Rol model olmak Evde saygı yoksa, çocuktan saygı beklemek gerçekçi değildir.
Okul, Aile ve Toplum Üçlü Bir Sorumluluk
Akran zorbalığı sadece bireysel değil, toplumsal bir meseledir. Okulların “olay olduktan sonra” değil, olmadan önce harekete geçmesi gerekir. Öğretmenlerin sadece akademik başarıyı değil, sınıf içi ilişkileri de gözlemlemesi büyük önem taşır.
Ama unutulmaması gereken şudur: Zorbalıkla mücadelede en etkili yöntem ceza değil, farkındalıktır. Çocuklara başkasının canını yakmadan da güçlü olunabileceği öğretilmelidir.
Bir çocuğun hayatına dokunan tek bir cümle, bazen bir ömür taşınır. Zorbalık da böyledir; izi uzun sürer. Bu yüzden susmamak, görmezden gelmemek ve “büyüyünce geçer” dememek gerekir.
Yeşil bir doğa nasıl fidanla başlıyorsa, güvenli bir toplum da çocukların kendini değerli hissetmesiyle başlar. Ve bu sorumluluk, hepimizin omuzlarındadır.
Yorumlar
Kalan Karakter: