Siyaset sahnesinde sık sık tanık olduğumuz bir manzara var:
Dün eleştirdiğini bugün övenler…
İlkelerini bir kenara bırakıp, güçlünün etrafında dönenler…
Bir şeyler yapıyorsan hemen “güçlünün yanında görün” diyorlar.
Bir kurumda çalışıyorsan, “aman işini kaybetme” uyarısı kulağına fısıldanıyor.
Bir konumdaysan, kariyer fırsatların varsa; “dışlanırsın, fırsatları kaçırırsın” korkusu seni kuşatıyor.
İşte bu korkular, zayıf karakterli insanlar için güçlüye yakın durmanın cazibesini artırıyor.
Siyaset, doğası gereği makamların, kaynakların ve etkilerin dağıtıldığı bir alan.
Bu yüzden güçlü olanın yanında yer almak, birçok kişi için kısa yoldan kazanç sağlamanın en kolay yolu haline geliyor.
Liyakat yerine eş, dost, akraba kayırıldığında, siyasetin dengesi de buna göre şekilleniyor.
Artık “ne bildiğin” değil, “kimi tanıdığın” önemli hale geliyor.
Liyakatli kadrolar oluşturulması gerekirken, kariyer beklentili düzenin adamı, dönemin adamı kadrolarını oluşturuyor.
Oysa yalakalık kısa vadede kazandırıyor gibi görünse de, uzun vadede hem insanı hem kurumu yıpratıyor.
İlkesiz insanlar güven kaybederken, kurumlar da itibarını yitiriyor.
En kötüsü ise, doğruları söyleyenlerin susturulmasıyla toplumun doğru yönde ilerleme umudu zayıflıyor.
Gerçek çözüm; liyakati esas almak, doğruları savunma cesaretini yüceltmek ve fikrine sahip çıkan insanları öne çıkarmaktır.
Çünkü siyaset, yalakaların değil; dik duran, sözüne güvenilen insanların omuzlarında yükselir.
Yorumlar
Kalan Karakter: